26 Ekim 2014 Pazar

SADÂRET MAKAMINDA BİR İSLÂMCI BİLGE

Osmanlı Devleti’nin son dönemi pek çok alanda, özellikle de siyasette ve bürokraside girift ilişkilerin görüldüğü bir dönemdir. Özellikle Osmanlı modernleşmesi döneminde devletin bekası için ortaya çıkmış belli başlı ana akım hareketler mevcuttur. İslâmcılık bu kurtuluş ve kalkınma akımlarının en önemlileri arasında bulunmakta ve günümüzde de önemli bir ideoloji olarak varlığını devam ettirmektedir. İslâmcılık hareketi entelektüel bir sahada hareket etmekle beraber devlet içerisinde, bürokrasi ve siyaset alanında da varlığını göstermiştir. Gerek entelektüel donanımı gerekse siyaset ve bürokrasideki aktif görevleri ve ağırlığı hasebiyle Said Halim Paşa İslâmcılık hareketinin nevi şahsına münhasır karakterlerinden birisidir.

1863 yılında Kahire’de doğan Said Halim Paşa Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunudur. Kahire’de Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızcayı tahsil ettikten sonra İsviçre'ye yerleşerek burada yaklaşık beş yıl siyasal bilgiler öğrenimi görmüştür. Paşa İstanbul’a döndükten sonra devlet idaresinde Şûra-i Devlet azalığı, Rumeli Beylerbeyliği, Yeniköy Belediye Reisliği, Ayan Meclisi Azalığı ve Şûra-i Devlet Başkanlığı ve Hariciye Nazırlığı gibi makamlarda görevlerde bulunmuş, 1913-1917 yılları arasında da Sadrazamlık görevini yürütmüştür.

Said Halim Paşa’yı bizim için önemli kılan sebeplerden birisi de sadrazamlığı süresince yürüttüğü politikaları ve siyasi ilişkileridir. Döneminin en önde gelen İslâmcı entelektüellerinden olan Paşa aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde de önemli bir konumdadır. Cemiyet içerisinde hayli saygın bir yeri olan Paşa cemiyetin genel sekreterliğine kadar yükselmiştir. Paşa’nın Cemiyet içerisindeki aktif rolü onun kabine içerisinde hızla yükselmesine katkı sağlamıştır. Hariciye Nazırlığı görevini sürdürürken Mahmut Şevket Paşa’nın suikasta uğraması ile Sadrazamlığa getirilmiştir.

Paşa’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki kurması dönemin siyasi şartları gereği anlaşılabilir bir durumdur. Osmanlı’nın son döneminde karşılaştığımız yeni siyaset arayışı Paşa’nın önemli motivasyon kaynaklarındandır ve İttihat ve Terakki bu yeni siyaset arayışının merkezinde yer alan bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim pek çok farklı kesimden aydınlar kısa süreli de olsa İttihat ve Terakki çatısı altında bulunmuşlardır. Paşa’nın İttihat ve Terakki çizgisinden farklı bir yerde durmakla beraber cemiyetle hemfikir olduğu noktalar da vardır ve cemiyet Paşa’ya güçlü bir siyasi zemin desteği sağlamıştır.

Daha önce de belirttiğimiz üzere, Paşa entelektüel donanımı ile devlet tecrübesini bir araya getirmeyi başarabilen ender şahsiyetlerdendir. Farklı tarihlerde kaleme aldığı risaleleri ile reformlara eleştiriler yöneltmekte, toplumsal değerleri analiz etmekte ve Osmanlı’nın kurtuluşu üzerine kafa yormaktadır. Paşa’yı döneminin siyaset adamlarından ayıran önemli özelliklerden birisi de Batı toplumuna ve Osmanlı toplumuna vâkıf olmasıdır. Bu özelliğinin izdüşümlerini eserlerinde rahatlıkla görebiliyoruz. Paşa’nın risalelerinde en çok yer verdiği konuların başında mütekabiliyete bağlı olarak taklitçilik konusu gelmektedir. Batı tarzı bir yönetimin özelde Osmanlı ve genelde İslâm toplumu için neden uygun olmayacağı risalelerinin neredeyse tamamında toplumun köklerinden kopmaktan ve yabancılaşmaktan bahseden Paşa’nın temel sorunsalını oluşturmaktadır. Aynı dönemde yazan aydınların aksine, Paşa, Taklitçiliğimiz başlıklı risalesinde Avrupa’nın modern siyasi kurumları ile Osmanlı kurumları arasında benzerlik kurmamış, farklılıkları vurgulayan bir metin ortaya koymuştur. Bu durumun temelinde Batılı bir sistem ile Osmanlı’nın toplumsal yapısının birbirine mütekabil olmayışıdır.

Batı’yı taklit yoluyla ıslah edilmek istenen sisteme karşı, Paşa özgün bir siyasi yapı talep etmektedir. Risaleleri incelendiği zaman Paşa’nın bu konuya dört basamaklı bir hiyerarşi çerçevesinde yaklaştığı anlaşılmaktadır. İtikadî, ahlâkî, içtimaî ve siyasî yapı bu hiyerarşiyi teşkil eder. Buna göre ahlâkın temelinde itikat vardır, içtimaî yapı ahlâkî prensipler çerçevesinde ortaya çıkar ve siyasî yapı da bu içtimaî yapının bir yansımasıdır. Said Halim Paşa’nın yaşadığı dönemde bu hiyerarşinin en alt basamağında bulunan siyasiyat birinci sıraya yükselmiştir. O günün koşulları içerisinde devletin bekasını sağlamak uğruna Osmanlı toplumunun itikadî, ahlâkî ve içtimaî karakterleri göz önüne alınmamıştır. Dolayısıyla da sözünü ettiğimiz hiyerarşi alt üst olmuş, köklerini itikattan, ahlâktan ve içtimaiyattan almayan bir siyasi mekanizma ortaya çıkmıştır. İtikadî, ahlâkî ve içtimaî dinamikler büyük ölçüde değişmemiş, fakat siyaset arayışı bu katmanlardan kopmuştur. Bu da doğal olarak bir mütekabiliyet problemini ortaya çıkarmaktadır.

Osmanlı modernleşmesinin belirgin özelliklerinden birisi ıslahat hareketlerinin toplum nezdinde İslâm üzerinden meşrulaştırılmasıdır. Bu durum İslâmcılık hareketinin de temel sorunsallarından birisini teşkil etmektedir: İslâmcılık bir yandan modernleşme hareketlerinin sunduğu Batı menşeli fikir, kurum ve uygulamalara İslâm’a atıf yaparak karşı durmakta, diğer yandan da karşı çıktığı bu fikir, kurum ve uygulamaları yine İslâm geleneğinden destek alarak meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Diğer İslâmcı aydınlardan ve Osmanlı devlet adamlarından farklı olarak Said Halim Paşa risalelerinde meşrulaştırma yolu ile öne çıkan bu benzerlik ilişkisinden uzak durmuş, aksine düşünce dünyasını Batı ve Osmanlı arasındaki farklılıklar üzerine inşa etmiştir.

İlmi ve siyasi düşünceleri itibariyle yaşadığı dönemin önemli düşünce ve devlet adamlarından olan Said Halim Paşa, İslâmcılık düşüncesinin önemli isimlerinden birisidir. Düşünce üretebilen bir aydın olan Said Halim Paşa, döneminde İslâmcı olsun veya olmasın farklı kesimlerin saygısını da kazanabilmiş bir şahsiyettir. Onun belki de en önemli özelliklerinden birisi içerisinde bulunduğu akım da dâhil olmak üzere düşünce ve aksiyona eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşabilmesidir. Sadece muhalifi olduğu düşünce ve hareketleri tenkit etmekle yetinmemiş, İslâmcı düşünceye de ciddi tenkitlerde bulunmuştur. Said Halim Paşa, her dönemde ihtiyaç duyacağımız entelektüel ve siyasi donanıma sahip ender aydınlardan birisi, mekânı cennet olsun. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DIŞ POLİTİKADA REALİST DÖNÜŞÜM

Arap Baharı, başlangıcından itibaren Türk dış politikasının temel meselelerinden biri oldu. Türkiye gerek Suriye ve Irak ile paylaştığı ...