
Toplumsal açıdan önem arz eden siyasal olayları açıklama
noktasında “dış mihraklar” kavramı Türkiye’de popülerliğini korumuştur.
Gündelik siyasete ilgi düzeyi oldukça yüksek olan Türkiye toplumu –tarihten
gelen bir takım yaşantılarının da etkisiyle- “dış mihraklar” kavramını
önemsemiş ve özellikle cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin siyasal hayatında
derin izler bırakan olayları açıklamak için sıklıkla kullanmıştır. Burada şu
soruyu sorarak yazıya yön verelim: “Dış mihraklar”, “karanlık güç odakları”,
“uluslararası sistem lortları”, “küresel aktörler” ve benzeri şekilde anılan ve
bir şekilde ülkelere kendi çıkarları doğrultusunda gizli bir biçimde müdahalede
bulunan bu yapılar gerçek mi, yoksa komplo teorilerinin bir parçası mı?
Dış Mihraklar Bir Komplo Teorisinin Ürünü Mü?
Komplo teorileri öteden beri insanların ilgisini çekmiş
ve farklı olayların açıklamalarını gizemli hale getirmiştir. Özellikle bu
nedenledir ki, komplo teorileri
toplumların hafızalarında kendisine yer edinebilmiştir. Doğruluğu kanıtlanmış
komplo teorilerinin sayısı kanıtlanamayanlara oranla oldukça az olmasına
rağmen, bu teoriler popüler kültürün bir parçası olarak günümüzde varlığını
devam ettirmektedirler. Mark Fenster komplo teorilerinin ABD kültüründeki
yerini incelediği kitabında (Conspiracy Theories: Secrecy and Power in
American Culture) az sayıda teorinin kanıtlanmış olmasının bunların
gerçekliği ihtimalini azaltmadığını söyler.
ABD’li siyaset bilimci Michael Barkun, komplo
teorilerinin siyasi olayları daha büyük-derin-gizli bir gücün-iradenin
varlığıyla açıklama eğilimi gösterdiğini belirtmiştir (Bkz. Culture of
Conspiracy: Apocalyptic Visions in Contemporary America). İngiliz felsefeci
Karl Popper, “Açık Toplum ve Düşmanları” adlı kitabında komplo teorilerini
delillere dayanmadığı ve bir rüyanın parçası olduğu için eleştirir. Ayrıca
bunların totaliter rejimler tarafından kendi halkları nezdinde meşruiyet
kaynağı yaratmak amacıyla kullanıldığını yazmıştır Popper.
Bu tanım ve eleştiriler doğrultusunda dış mihraklar ve
eşdeğeri kavramların Türkiye siyaseti özelinde komplo teorileri içerisinde
değerlendirilmesi mümkündür. Nitekim toplum nezdinde birçok olayın açıklaması
dış mihrakların varlığıyla ve dahliyle açıklanabilmektedir. Toplumun zihin
yapısında kalıplaşmış olan bu kavram beraberinde bir takım problemlere neden
olabilmektedir. Zira dış mihraklar siyasi söylem itibariyle farklı sorunların
günah keçisi ilan edilmektedirler. Siyasi olayları yalnızca dış mihrakların tezgâhı
olarak açıklamak işin kolayına kaçmak, sorumluluk almaktan kaçınmaktır. Bir
olayın birinci derecede sorumluları o olayın bizatihi içinde bulunan, olay
süresince rol üstlenen failleridir.
Dış Mihraklar Yok Mudur?
Hatayı kendimizde arayalım, sorumluluktan kaçınmayalım
derken dış mihrakların varlığını göz ardı etmiş oluyor muyuz? Bir olayın yerel faillerinin
göz önünde olması, bu olaylarda dış mihrakların dahlinin olmadığı anlamına
gelmez. Burada kastettiğimiz, suçu üzerine atacak bir fail aranmaması, varsa
sorumlulukların bilincinde olunması gerektiğiydi.
Realist bakış açısı uluslararası ilişkilerde ana aktör
olan devletlerin bir takım kaygılar sebebiyle kendi çıkarları doğrultusunda
hareket ettiklerini kabul eder. Bu nedenledir ki kendilerine tehdit
oluşturduğunu düşündükleri aktörlere karşı tavır alırlar ve bir takım eylemleri
uygulamaya koyarlar. (Burada, devletler dışındaki aktörlerin de aynı güdü ile
hareket ettiğini düşündüğümü belirtmemde fayda var.) İstihbarat birimlerinin
aktif kullanımı, çeşitli yaptırımlar veya fiziksel savaş bu eylemlerdendir.
Tabii olarak devletler bu eylemlerin olası zararlarından kaçınmak adına kendi
imkânları dâhilinde küçük çaplı operasyonlarda bulunabilir. Bizatihi kendisi
siyasi olaylara sebep olmasa da bir devlet olaya taraf olabilir, yakından takip
edip gerektiğinde müdahale edebilir vs.
Konuya Türkiye özelinden yaklaşırsak tarihi bir takım
yaşantıların toplumun hafızasında yerini koruduğunu görecek ve bu nedenle dış
mihrakların aktif olarak Türkiye’de varlığını devam ettirdiği, bir dizi
operasyonlarda bulunduğu inancının diri olduğunu fark edeceğiz. Osmanlı’nın son
dönemindeki tecrübelerle başlayan ve hafızalarda yer edinen yaşantılar
cumhuriyet döneminde de yer almıştır. 1. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı
topraklarının İtilaf Devletleri tarafından paylaşıldığı gizli anlaşmalar ve
Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği’nin Türkiye üzerindeki politikaları
göz önüne alındığı takdirde dış mihrakların bu coğrafya üzerinde aktif olarak
bulundukları kanısı güçlenmektedir. Ortadoğu gibi dinamik bir bölgede farklı yabancı
aktörlerin Türkiye’deki olayları yakından takip etmesi ve hatta müdahil olması
ihtimal dâhilinde ve gayet normal bir durumdur.
Son Gelişmelerde Dış Güçlerin Parmağı Var Mı?
Özellikle Gezi Olayları süreci ile başlayıp yolsuzluk
operasyona kadar devam eden zaman zarfında Ak Parti hükumeti dış güçlerin
Türkiye üzerinde bir takım kirli oyunlar planladığını ve sahneye koyduğunu
iddia etmektedir. Ak Parti döneminde dış politika alanında gözle görünür
derecede sınıf atlayan Türkiye, özellikle Arap Baharı ile Ortadoğu’da önemli
bir aktör konumuna gelmiştir. Burada Türkiye’nin duruşunun farklı devletlerin
çıkarları ile bağdaşmama ihtimali anlaşılabilir bir durumdur. Dahası, bu çıkar
çatışmalarının bir sonucu olarak farklı dış güçlerin Türkiye’nin manevra
alanını daraltmak amacıyla bir takım çalışmalar yapması da anlaşılabilir bir
durum.
Ak Parti ve özel olarak Başbakan Erdoğan son dönemdeki toplumsal,
hukuki ve siyasi olayları dış güçlerin Türkiye üzerinde kirli oyunlarıyla
bağlantılandırdığı için sıklıkla eleştiriliyor. Bir dönemin milliyetçi-ulusalcı
komplo teorisi ürünü olduğu dillendirilen dış mihrakların bugün muhafazakâr bir
hükumet tarafından sıklıkla kullanıldığı iddiası da medya ve akademi
çevrelerinde dile getirilen bir söylem. Olaylara tamamen dış güçlerin sebep
olduğunu iddia etmek veya tam tersini, yabancı aktörlerin hiç müdahil
olmadıklarını söylemek pek mantıklı görünmüyor.
17 Aralık’ta başlayan ve Halk Bankası’nı yakından
ilgilendiren yargı sürecini kısaca ele almakta fayda var. Yolsuzluk iddiaları
var ve yargı süreci devam ediyor. Bu gayet normal bir durum ve dış güçlerle
bağlantı kurmaya pek de gerek yok. Fakat olaya biraz daha geniş bir çerçeveden
yaklaşıldığında dış güçlerin sürece müdahil olma ihtimalinin varlığı fark edilebilir.
Halk Bankası’nın ABD’nin İran’a karşı başlattığı ambargo süresince oynadığı
kilit rol kamuoyunun malumu; Türkiye ısrarla İran ile ticarete devam etmiş ve
Halk Bankası üzerinden para akışı sağlanmıştı. ABD’nin rahatsızlığını defalarca
dile getirdiğini de unutmayalım. Uluslararası ekonomi çevrelerine kulak
verildiği takdirde Halk Bankası’nın Türkiye’nin dış politikası açısında kilit
bir pozisyonda olduğu anlaşılıyor. Bütün bunların üzerine ABD Büyükelçisi Francis
Ricciardone’nin yaptığı açıklamalar ve AB ülkelerinin büyükelçileriyle yaptığı
görüşmede Halk Bankası aleyhinde söylediği iddia edilen sözleri ekleyince bir
dış müdahale olasılığının hiç de yabana atılacak gibi olmadığı görülüyor.
İktidar partisinin dış güçlerin varlığı ve icraatları
hakkındaki söyleminin haklı veya haksız olduğu ayrı bir tartışmanın konusu.
Bana göre burada önemli olan dengeli bir söylem oluşturabilmek. Dış mihraklar
vurgusu yerel şüphelilerin olduğunu geri plana atmamalı. Yargı sürecinin sonucu
nasıl olur, ilerleyen günlerde göreceğiz. Dış güçlerin bir ilgisi olsa bile bu
-kanıtlanırsa eğer- suç veya suçların varlığını ortadan kaldırmıyor. Tabii ki,
tam tersi durumun da söz konusu olabileceğini unutmamak gerekir. İçeriği
itibariyle olmasa da biçim ve zamanlaması itibariyle süreçte bir takım yabancı
aktörlerin rol oynamış/oynuyor olabileceğini de göz ardı etmemekte fayda var.
Yargılanan yerel aktörlerin ve bir takım dış güçlerin bir arada bulunması
ihtimali hala geçerli.
___
01.01.2014 tarihinde şu adreste yayımlandı: http://tabutmag.com/icerik-arsivi/siyaset/gerceklik-ve-komplo-arasinda-dis-mihraklar.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder