Yazıya bir klişe ile başlayalım: Ak Parti’nin iktidara
gelmesi Türkiye’de siyasal ve toplumsal alanda önemli değişimlerin kapısını
araladı. Bu cümlenin tezahürleri uçsuz bucaksız bir alana denk düşer. Türkiye
Ak Parti iktidarı döneminde bu cümlenin altını dolduracak pek çok şeyi tecrübe
etti, etmeye devam ediyor. Toplumun İslâmi kesiminin ya da muhafazakârların
iktidar ile tanışması bu kesim için yeni bir maceranın başlangıcıydı. Bir başka
klişe ile belirtmek gerekirse İslâmi kesimin iktidar ile imtihanına şahitlik
ediyoruz. “İktidar ile imtihan olmak” tabirinin siyasetin alanına giren bütün
olgulara temas etmesi ve Türkiye özelinde siyasi olanın anbean genişlemesi
büyük bir tartışma zeminini bu tabirle müsemma kılmakta, bu tartışmaların her
birine kısaca değinmek dahi bu yazının maksadını aşmaktadır. Bahsi geçen
dönemde İslami camianın iktidar ile kurduğu ilişkinin sivil alana etkileri
üzerine tefekkür etmenin önem arz ettiği kanısındayız.
Bu aşamada sivillikten/sivil alandan kastımızın ne
olduğunu açıklamakta fayda var. Sivillik, bir iktidar otoritesi altında
yaşamaya rağmen bu otoriteden bağımsız hareket edebilmek, iktidar ile
ilişkilerini iktidarın belirli özelliklerinin bilincinde olarak sürdürebilmek
ve bu bilinç dolayısıyla iktidarın davranışları ve iktidardan beklentileri
dolayısıyla duygusal sarsıntılar ve ilkesel kayıplar yaşamamak anlamına
gelmektedir. Bahsi geçen sivillik modern sivil toplumun sınırlarını aşan bir
kavramdır, bir alanın sınırlarını çizmekle kalmaz, bir duruş beklentisi içine
girer. Bu anlamda sivillik, maslahat gözetmek adına vicdan ve reel politik
arasına sıkışıp kalmaktan kaçınmak, sivil olduğu halde otorite gibi düşünmemek,
iktidarın etki alanına kendi bağımsızlığına halel getirmeyecek mesafede durmak,
ilgili durumlarda iktidar ile arasına sınır çizebilmektir.
Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle devlet ve toplum
karşılıklı bir dönüşme ve dönüştürme sürecinin içerisine girdi, devlet ve
toplumun farklı kesimleri arasındaki ilişkiler –bütün eksikliklerine rağmen-
normalleşti. Bu süreç İslâmi camianın devlet ile ilişkilerinin seyrinin doğal
olarak daha olumlu bir yönde değişmesini sağladı. Özellikle düşünce özgürlüğü
ve fırsat eşitliği gibi alanlarda müspet gelişmeler oldu. Bu değişim sürecinin
yazının konusu açısından kayda değer iki etkisi vardır. Birincisi, İslami
hassasiyetleri olan bir iktidar partisinin yönettiği devletin doğal olarak
İslamileşmesi beklentisi ve algısı oluştu ve bu algı neticesinde bu camianın
zaten sahip olduğu “devletçi” refleksler yeniden güçlendi. Otorite kavramının
hayati önem taşıdığı bir coğrafyada İslami kesim ile barışan bir devletin el
üstünde tutulmaması beklenemezdi. İkincisi de, İslami camia özelinde iktidar ve
sivil alanın sınırları bulanıklaştı, Türk siyasi hayatında sivilliği tartışmalı
olan sivil alan giderek daraldı. İktidar ve İslami camianın kurduğu bilinçli ve
belki de kaçınılmaz mutualist ilişki sivil alanın sınırlarını buğulandırdı.
Bahsettiğimiz iki husus birbiriyle bağlantılı olarak
sivil alanın iktidar alanına giderek yakınlaşmasına, bir anlamda iktidara
bağımlı olmasına yol açtı. Türkiye gibi siyasallaşmanın yüksek düzeyde olduğu
bir ülkede sivil alanın iktidar ile ilişkisinin eşitler arasındaki bir
ilişkinin özelliklerine sahip olmasını beklemek gerçekçi olmasa gerek.
Siyasetin hem reelde hem de algılar düzeyinde olağanüstülüklerden bir türlü
yakasını kurtaramadığı, devletin ve iktidarın beka sorunlarının muhatabı olduğu
bir ortamda iktidar ile ilişkisini sağlıklı kuramamış bir sivil toplumun
siyasetin varlığına en ağır biçimde maruz kalması kaçınılmazdır. Böyle bir
ortamda siyasal irade sivil alana da rakipsiz bir güç olarak nüfuz
edebilmektedir. Hal böyle olunca “sivil aktörler” çoğu zaman kendi iradeleri
ile iktidarın nüfuzunu güçlendirmekte, sivil kapasitelerini bağımlı kılmakta ve
zayıflamaktadırlar. Bununla beraber iktidar ile anlaşmazlıkların baş gösterdiği
durumlarda kendilerini koruma güdüsünün de etkisiyle bu güç dengesizliği
altında ezilmekte, sivil bir duruş sergileyememektedirler.
O halde sivil aktörlerin iktidar ile nasıl bir ilişki
kurması gerektiğini başlangıçta yaptığımız sivillik tanımını göz önünde
bulundurarak düşünmeliyiz. Sivilliğin en önemli özelliği iktidar otoritesinden
bağımsız hareket edebilme kabiliyetidir. Bu kabiliyet ve kapasiteye sahip
olması iktidar ile kurduğu ilişkinin mahiyetine bağlıdır. İktidarın siyasal bir
mevki olduğunun bilincinde olmak sivil toplumun davranışlarını belirlemesine
iki düzeyde katkı sağlayacaktır. Birincisi, siyasal partiler doğası gereği
girdikleri seçimleri kazanmayı amaçlarlar ve buna göre davranırlar. İkincisi,
reel politiğin özellikle uluslararası arenada aktörlerin karar ve
davranışlarını belirleyici bir faktör olduğu gerçeğidir. Bu iki kural bize
iktidarın kararlarının/davranışlarının dönemsel olarak değişebileceği haberini
verir. Bunun bilincinde olmak sivil toplumun iktidara yaklaşımında belirli
sınırları korumasını sağlar ve iktidarın davranışları sonucunda ilkesel ve
duygusal sarsılmalar geçirmesini önemli ölçüde azaltır. Duygusal sarsıntıların
asgari düzeye indirilmesi iktidarın sınırlılıklarının bilincinde olarak,
hakkaniyetten ödün vermeksizin bağımsız bir duruş sergilemeye yöneltirken,
ilkesel anlamda bir duruşa sahip olmak da devletçi reflekslerden beri durarak
hakkaniyet çerçevesinde sivilliğin dışa vurumunu sağlar.
İktidar ve sivillik gibi kapsamlı konuları bu denli kısa
bir yazıda bütünüyle ele almak mümkün değil. Bizim buradaki amacımız konunun
özellikle sivil toplumu ilgilendiren bir tarafını sınırlı çerçevede ele
almaktan öteye geçmiyor. Türkiye’de İslami camianın iktidar ile kurduğu ilişki
ve bu ilişki süresince ne ölçüde sivil kalabileceği meselesi iktidar ile
imtihanın önemli bir kısmını teşkil ediyor düşüncesindeyiz. Buradan hareketle
“Sivillik bizler için neden önemli?” sorusunu sormanın gerekliliğine
inanıyoruz. İktidarı denetleme gibi bir görevimiz varsa -ki emr-i bi’l
ma’rûf ve nehy-i anil münker ilkesince böyle bir görevimizin olduğu
kanaatindeyiz- iktidar ile sağlıklı bir ilişki kurmamız gerekmektedir. İktidar
ile sağlıklı ilişki kurabilmenin yolu bizce sivil sathı müdafaa etmekten
geçmektedir. Sivil sathı müdafaa etmeyi başaramadığımız takdirde iktidarın
davranışları üzerinde yönlendirici etkimizin olması güçleşecektir.
___
Bu yazı 01.04.2017
tarihinde Ukba Dergisi’nde yayımlanmıştır. http://ukbadergisi.com/2017/04/sivil-sathi-mudafaa-etmek/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder