Küresel Araştırmalar
Merkezi’nin düzenlediği “Kitap-Makale Sunumları” konuşma serisinin Ocak
ayındaki toplantısında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, Ötüken Yayınları tarafından 2012 yılında
yayımlanan Emperyalizm Hegemonya İmparatorluk isimli kitabı üzerinden
uluslararası politik ekonomi literatürünün temel meselelerini ele aldığı
sunumunu gerçekleştirdi.
Okur’un doktora
çalışmalarının uzantısı niteliğini taşıyan eserinin temel sorunsalları
küreselleşme çerçevesinde tek kutupluluk tartışmalarının yapıldığı dönemde
meydana gelen 11 Eylül saldırılarına dayanmaktadır. Esas itibariyle çizgisel
bir tarih anlatısının ürünü olan küreselleşme, 11 Eylül’ün devamında gelen Irak
işgali ile bir sapmaya uğramıştır. Sürekli ilerici bir gelişim iddiasında olan
küreselleşmenin Irak işgali ile ortaya çıkan klasik emperyal mantığı nereye
koyduğu eserin temel sorunsalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yirmi birinci
yüzyıla girilirken ulus devlet tecrübesinin yerini Avrupa Birliği tarzı
ulus-üstü yapılara bırakacağı beklenirken Irak işgali gibi on dokuzuncu yüzyılı
andıran bir tasarım girişimi küreselleşmenin temel iddialarına ters düşen bir
durum olarak görülebilir.
ABD’nin Irak işgali o
dönemde genelde bölgedeki petrolle ilintilendirilerek açıklanmaya çalışılmakta,
petrol yatakları zengin olan bölgenin savaşlara sahne olacağı iddia edilmekte
ve dolayısıyla da bölge odaklı bir okuma yapılmaktaydı. Okur, bu noktada mevcut
çizginin dışına çıkma arayışına girmiş ve bu bağlamda işgalin faili
pozisyonunda olan ABD merkezli bir çalışmayı ortaya koymuştur. Dönemin
tartışmalarının ortak noktalarını teşkil eden emperyalizm, hegemonya ve
imparatorluk kavramları çerçevesinde Gramsci ve Cox’un eleştirel teorilerinden
hareketle ABD’nin küresel sisteme göre konumu ve küresel sistemi yeniden dizayn
çabaları eserin ana konusudur. Cox’un birbiriyle bağlantılı mekanizmalardan
oluşan, sebep sonuç ilişkilerini barındıran ve zamansız olmayan değişimler
çerçevesinde tanımladığı ontoloji kavramı ile Fernand Braudel’in katmanlı zaman
anlayışının örtüşmekte olduğunu düşünen Okur, ABD’nin Irak işgalini Braudel’in
üç katmanlı tarih okumasından faydalanarak tahlil etmektedir. Burada Irak’ın
işgali “olay”a, küreselleşme “konjonktür”e, petrol ise “geriye doğru okunabilen
uzun süreli tarih”e denk düşmektedir. ABD’nin Irak işgalini gerçekleştirdiği
dönem dünyanın çok merkezli bir yere evrildiği bir dönemdi ve işgale karar
verenler bu evrilme sürecini etkilemeyi amaçladılar. Irak’ın işgali,
imparatorlukların yıkıldığı, Avrupa’nın ABD’den bağımsızlaşma isteğinin iyice
arttığı, Çin’in ve dolayısıyla Asya’nın yükselişinin hızlandığı, Braudelci
yaklaşımla yüz-yüz elli yıllık bir uzun vadenin sona yaklaştığı bir döneme denk
gelmiştir.
Fransız devrimi
sonrasında Napolyon yönetimiyle beraber özellikle İngiliz tarihçiler tarafından
iç politikadaki otoriterliği tanımlayan emperyalizm, ilerleyen dönemde Marksist
tarihçilerin katkılarıyla dış politikada da yayılmacı bir politikayı kapsayan
bir kavram olarak yeniden tanımlanmıştır. Okur, emperyalizm kavramının zaman
içerisinde içeriğinin boşaldığından hareketle emperyalizm ve emperyal eylem
kavramlarını ayrıştırma gerekliliği duymuştur. Zira emperyalizm Marksizm’in
yüklediği anlamla ciddi eleştirel anlam kazanmakta, fakat bununla beraber her
türlü olumsuz anlamı yüklenmektedir. Doğal olarak kavram gittikçe içeriksiz
hale gelmektedir. Emperyal eylem kavramı ile toprak işgali ve denetimini kast
etmektedir Okur.
Pax-Americana ile
ortaya çıkan hegemonya kavramı emperyalizmden farklı bir yere işaret etmek
üzere üretilmiştir. ABD, kuruluşu itibariyle İngiliz sömürgeciliğine karşı
hareketlerin bir sonucudur ve resmi tarih anlatımı da sömürgeye karşı bir
mücadelesinin var olduğu şeklinde devam edegelmiştir. Her ne kadar kendisinin
sömürgeleri olsa dahi, bunlar sayıca kısıtlı kalmışlardır ve ABD kendisini
sömürgeci olmayan bir devlet olarak tanımlamıştır. Bu tarz bir söylemin ortaya
çıkması da ABD’nin kurulduğu ve yükselişe geçtiği dönemin şartları göz önüne
alındığı zaman anlaşılabilmektedir; ABD imparatorluklarla bu söylem ile
mücadele etmiş ve bu sayede onları geçebilecek seviyeye gelmiştir.
Her ne kadar ABD’nin
önerdiği sistem ulus devletçi kapitalist bir sistem olsa da, küreselleşme ile
beraber bu sistem ulus-aşırı hale gelmiştir. Bugün devlet dışı aktörler
uluslararası arenada güç kazanmışlardır ve ciddi ekonomik ve politik
faaliyetler yürütmektedirler. Zaten küreselleşmenin iddiası ABD de dâhil olmak
üzere bütün ulus-devletlerin uzlaşacağı ve uyacağı bir merkezi ulus-üstü
yönetişim sisteminin ortaya çıkacağıdır. Irak işgalinin temel amacı da bu
şekilde ilerleyen tarih çizgisini değiştirmek, ABD’nin merkez konumda
olabileceği bir yönlendirmeyi sağlayabilmektir. ABD sahip olduğu askeri gücüyle
oyunun kurallarını yeniden koymaya çalışmıştır.
Daha önce de
belirttiğimiz üzere eser bölgeden ziyade fail üzerine yoğunlaşmış, işgalin
öznesi konumundaki ABD’yi merkeze almıştır. ABD’nin o dönemki yönetimi ana fail
olmakla beraber, George Bush yönetimini iktidara taşıyan ve işgale zemin
hazırlayan taban önem arz etmektedir. Bush yönetiminin kitle tabanının aktif
kısmını Hristiyan sağ oluşturmuş, buna ek olarak neo-con (yeni muhafazakâr)
organik entelektüeller işgale meşru zemin hazırlama konusunda aktif rol
almışlardır. Eser bu aktörlerin iktidara ne şekilde destek verdiklerini, ne gibi
pazarlıklara giriştiklerini, uluslararası güçler ile nasıl ilişkilerinin
olduğunu ele aldıktan sonra bütüncül bir sonuca ulaşmaya çalışmaktadır.
___
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi’nin 31 Ocak 2014 tarihinde düzenlediği Emperyalizm, Hegemonya, İmparatorluk kitap-makale sunumunun BİSAV Bülten 87. sayısında yayımlanan değerlendirmesidir:
http://www.bisav.org.tr/yayinlar.aspx?module=makale&yayinid=239&menuID=3_3&yayintipid=3&makaleid=1412
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder