Uzunca bir süredir uğraş alanımı değiştirip, blog sayfamı
yemek tariflerinin yer aldığı bir gurme mekanına mı çevirsem acaba diye kendi
kendime soruyordum. Tahmin ediyorum bu şekilde daha fazla okuyucuya ulaşacağım.
Tabii ki bu kadar işin gücün arasında böyle bir maceraya atılmayacağım. Lakin
merakımı celbeden bir takım mevzulara dair araştırmalarımı da sizlerle paylaşmazsam
ayıp olurdu. O yüzden bu yazıyla başlamaya karar verdim sevgili okuyucu. İlgi
olursa devamını da getiririm belki. Herkesin siyaset bilimci olduğu güzel
ülkemde mutfaktan konuşmak daha zevkli sanırım.
Gel gelelim esas mevzuya. Malumunuz olduğu üzere 2014-2015
sezonu İstanbul’da trileçe tatlısının patlama yaptığı dönem oldu. Anadolu'da pek
de bilinmeyen bu lezzet İstanbul’da ciddi bir sektör oluşturdu. Öyle ki, sadece
pastane ve kafelerde değil, bakkalından çiğ köftecisine kadar her yerde trileçe
satılıyor İstanbul’da. Anlayacağınız iş çığırından çıkmış durumda. Bu yazının yazılma amacı size tatlı tarifi vermek değil. Aksine işin tarihi ve kültürel boyutuna şöyle bir göz atmak.
Benim trileçe ile tanışmam 2013 yılının bahar aylarına dayanıyor.
Şehir Üniversitesi’nin Batı Kampüsü’nde Cafe More diye bir mekan var, bilenler
bilir. Bir gün çayın yanında ne yesek diye düşünürken üç tepsi tatlı gördüm.
Gurmelik var ya sormazsam olmazdı. Kasadaki abi de sağ olsun meraklı müşteriyi
görünce “şöyle iyi tatlı, böyle güzel lezzet” deyince “ver madem bir porsiyon”
demek durumunda kaldım. Hakikaten son derece hafif olan trileçeyle ilişkimiz o
gün başladı ve istikrarlı bir şekilde sürüyor.
Tabii, trileçe denince İstanbul’da akla ilk gelen yer Fatih’teki
Baltepe Pastanesi. Bu tatlıyı piyasa ilk sürenlerin buradaki ustalar olduğu
söylenmekle beraber, uzunca bir süredir bu işi yaptıklarını doğruluyor çalışanlar.
Sahipleri Balkan göçmeni Baltepe’nin. Sosyal bilimci olmanın gereği farklı
ortamlara girince soru bombardımanına tutma gibi bir huyumuz var. Trileçe ile
ilgili sorgulamalarım da böylece Baltepe’de başladı. İsmini hatırlayamadığım
işin başındaki abinin dediğine göre bu tatlı sanıldığı gibi Balkanlar merkezli
değilmiş. Oralarda da birkaç yıldır yaygın biçimde tüketiliyormuş ama mazisi
yok bu tatlının. Abi laf arasında “bunun esas yeri Latin Amerika diyorlar ya,
ben de bilmiyorum” deyince araştırmacı ruhum depreşti.
Önce mevzuyu bizim Ârif’e anlattım. O da iyi bir gurmedir
ya, hemen “yok canım, olmaz öyle şey. Latin Amerika nire, trileçe nire?” dedi.
Tabii ben ikna olur muyum? Açtım interneti. Detaylı araştırmalarım sonucunda trileçenin
Amerika kıt'alarından geldiğine kanaat getirdim. İnanmazsınız, İspanyolca
sitelere bile baktım. Biraz Google’dan yardım aldım, biraz İngilizce'mi
konuşturdum, biraz İspanyolca bilenlere danıştım. Sonuç itibariyle aksini
belgelerle ispatlayabilen birisi çıkana kadar şundan eminim: trileçe bir Balkan
tatlısı değildir.
Efendim, dilerseniz önce tatlının İspanyolcasını telaffuz
ederek başlayalım: torta de tres leches ya da pastel de tres leches.
“Üç sütlü kek” anlamına geliyor. Güney, Orta ve Kuzey Amerika’da bilinen bir
tatlı trileçe. Trileçenin ününe kavuşması ise büyük ölçüde kapitalizmle
ilintili. Nestle İkinci Dünya Savaşı yıllarında Meksika’ya bir süt fabrikası
açıyor. Bu dönemde üretilen süt kutularının üzerine de farklı tarifler
konuluyor. Muhtemeldir ki trileçenin bu tarifler arasında bulunması içerdiği üç
süt türünden kaynaklanıyor. Condensed milk (tam yağlı süt ve şeker karışımının
%60 oranında buharlaştırılmasıyla elde edilen süt) ve evaporated milk (%60
oranında buharlaştırılarak yoğunlaştırılmış süt) Nestle’nin ürettiği sütlerden.
Zaten Amerika kıtasındaki trileçede de bu sütler kullanılıyor. Bizdeki gibi
keçi, inek ve manda sütü değil. Nestle’nin pazarlama stratejisi sayesinde
trileçe Orta ve Güney Amerika’da hızla yaygınlaşıyor.
Tabii şunu sorabilirsiniz: “iyi de kardeşim, tarifi
Nestle mi uydurdu diyorsun?” Hayır. Sütlü bir kek yapma fikri büyük ihtimalle Ortaçağ
Avrupa mutfağı ile ilgili. On dokuzuncu yüzyılda Avrupa ve Güney Amerika
arasındaki kültürel etkileşimler sırasında bu tarz tatlıların Güney Amerika
mutfağına girdiği anlaşılıyor. Benim anlayabildiğim kadarıyla Orta Avrupa
mutfağından ciddi biçimde etkilenmiş Amerika mutfağı. M. M. Pack tarafından
yazılmış bir makaleye rastladım internette. Bu arkadaşın sözlü tarih metoduyla
ulaşıp konuştuğu eski toprak Meksikalı teyzeler on dokuzuncu yüzyılda
Avrupa’dan gelen ve adına antes denilen bir tatlıdan bahsetmişler.
Şaraba yatırılmış, üzeri süt kremasıyla kaplı bir tür kek antes. Bu tatlı zaman
içerisinde dönüşüme uğrayıp bildiğimiz trileçe haline geliyor.
Yazıyı daha fazla uzatıp siz değerli okuyucularımı sıkmak
istemiyorum. “Deli misin birader? Git de tezini yaz” diyenleriniz var,
kulaklarım çınlamıyor değil. Lakin bunu araştırmazsam olmazdı. Madem ben
biliyorum siz de bilin istedim. Her ne kadar bize Balkanlardan gelmiş olsa da, artık “Balkanlardan gelen lezzet trileçeyi
denediniz mi?” ifadesini barındıran afişleri gördüğünü zaman gönül rahatlığıyla Balkanlara nereden geldiğini anlatabilir, pastanede arkadaşlarınıza hava atabilir, eşi
dostu etkileyebilirsiniz.
İlgilenenler olursa aşağıya İngilizce ve İspanyolca bir
takım kaynaklar bırakıyorum. İnanmayan kendi araştırsın.
Bir de Türkçe kaynak buldum bugün. Benden önce birileri yazmış bu konuyu, ama benimki daha iyi ve ayrıntılı bence.
Şimdilik bu kadar. Bir başka lezzette buluşuncaya dek, hoşça kalın.
Şimdilik bu kadar. Bir başka lezzette buluşuncaya dek, hoşça kalın.
Efsane olmuş reis araştirmak isteyen bunu sıkılmadan okuyabilir. Eh malumunuz ki trileçe seven bı insanın tarihçesini de bilmesi hakkidir...
YanıtlaSil