11 Haziran 2015 Perşembe

TRİLEÇENİN KISA TARİHİ

Uzunca bir süredir uğraş alanımı değiştirip, blog sayfamı yemek tariflerinin yer aldığı bir gurme mekanına mı çevirsem acaba diye kendi kendime soruyordum. Tahmin ediyorum bu şekilde daha fazla okuyucuya ulaşacağım. Tabii ki bu kadar işin gücün arasında böyle bir maceraya atılmayacağım. Lakin merakımı celbeden bir takım mevzulara dair araştırmalarımı da sizlerle paylaşmazsam ayıp olurdu. O yüzden bu yazıyla başlamaya karar verdim sevgili okuyucu. İlgi olursa devamını da getiririm belki. Herkesin siyaset bilimci olduğu güzel ülkemde mutfaktan konuşmak daha zevkli sanırım.

Gel gelelim esas mevzuya. Malumunuz olduğu üzere 2014-2015 sezonu İstanbul’da trileçe tatlısının patlama yaptığı dönem oldu. Anadolu'da pek de bilinmeyen bu lezzet İstanbul’da ciddi bir sektör oluşturdu. Öyle ki, sadece pastane ve kafelerde değil, bakkalından çiğ köftecisine kadar her yerde trileçe satılıyor İstanbul’da. Anlayacağınız iş çığırından çıkmış durumda. Bu yazının yazılma amacı size tatlı tarifi vermek değil. Aksine işin tarihi ve kültürel boyutuna şöyle bir göz atmak.

Benim trileçe ile tanışmam 2013 yılının bahar aylarına dayanıyor. Şehir Üniversitesi’nin Batı Kampüsü’nde Cafe More diye bir mekan var, bilenler bilir. Bir gün çayın yanında ne yesek diye düşünürken üç tepsi tatlı gördüm. Gurmelik var ya sormazsam olmazdı. Kasadaki abi de sağ olsun meraklı müşteriyi görünce “şöyle iyi tatlı, böyle güzel lezzet” deyince “ver madem bir porsiyon” demek durumunda kaldım. Hakikaten son derece hafif olan trileçeyle ilişkimiz o gün başladı ve istikrarlı bir şekilde sürüyor.

Tabii, trileçe denince İstanbul’da akla ilk gelen yer Fatih’teki Baltepe Pastanesi. Bu tatlıyı piyasa ilk sürenlerin buradaki ustalar olduğu söylenmekle beraber, uzunca bir süredir bu işi yaptıklarını doğruluyor çalışanlar. Sahipleri Balkan göçmeni Baltepe’nin. Sosyal bilimci olmanın gereği farklı ortamlara girince soru bombardımanına tutma gibi bir huyumuz var. Trileçe ile ilgili sorgulamalarım da böylece Baltepe’de başladı. İsmini hatırlayamadığım işin başındaki abinin dediğine göre bu tatlı sanıldığı gibi Balkanlar merkezli değilmiş. Oralarda da birkaç yıldır yaygın biçimde tüketiliyormuş ama mazisi yok bu tatlının. Abi laf arasında “bunun esas yeri Latin Amerika diyorlar ya, ben de bilmiyorum” deyince araştırmacı ruhum depreşti.

Önce mevzuyu bizim Ârif’e anlattım. O da iyi bir gurmedir ya, hemen “yok canım, olmaz öyle şey. Latin Amerika nire, trileçe nire?” dedi. Tabii ben ikna olur muyum? Açtım interneti. Detaylı araştırmalarım sonucunda trileçenin Amerika kıt'alarından geldiğine kanaat getirdim. İnanmazsınız, İspanyolca sitelere bile baktım. Biraz Google’dan yardım aldım, biraz İngilizce'mi konuşturdum, biraz İspanyolca bilenlere danıştım. Sonuç itibariyle aksini belgelerle ispatlayabilen birisi çıkana kadar şundan eminim: trileçe bir Balkan tatlısı değildir.

Efendim, dilerseniz önce tatlının İspanyolcasını telaffuz ederek başlayalım: torta de tres leches ya da pastel de tres leches. “Üç sütlü kek” anlamına geliyor. Güney, Orta ve Kuzey Amerika’da bilinen bir tatlı trileçe. Trileçenin ününe kavuşması ise büyük ölçüde kapitalizmle ilintili. Nestle İkinci Dünya Savaşı yıllarında Meksika’ya bir süt fabrikası açıyor. Bu dönemde üretilen süt kutularının üzerine de farklı tarifler konuluyor. Muhtemeldir ki trileçenin bu tarifler arasında bulunması içerdiği üç süt türünden kaynaklanıyor. Condensed milk (tam yağlı süt ve şeker karışımının %60 oranında buharlaştırılmasıyla elde edilen süt) ve evaporated milk (%60 oranında buharlaştırılarak yoğunlaştırılmış süt) Nestle’nin ürettiği sütlerden. Zaten Amerika kıtasındaki trileçede de bu sütler kullanılıyor. Bizdeki gibi keçi, inek ve manda sütü değil. Nestle’nin pazarlama stratejisi sayesinde trileçe Orta ve Güney Amerika’da hızla yaygınlaşıyor.

Tabii şunu sorabilirsiniz: “iyi de kardeşim, tarifi Nestle mi uydurdu diyorsun?” Hayır. Sütlü bir kek yapma fikri büyük ihtimalle Ortaçağ Avrupa mutfağı ile ilgili. On dokuzuncu yüzyılda Avrupa ve Güney Amerika arasındaki kültürel etkileşimler sırasında bu tarz tatlıların Güney Amerika mutfağına girdiği anlaşılıyor. Benim anlayabildiğim kadarıyla Orta Avrupa mutfağından ciddi biçimde etkilenmiş Amerika mutfağı. M. M. Pack tarafından yazılmış bir makaleye rastladım internette. Bu arkadaşın sözlü tarih metoduyla ulaşıp konuştuğu eski toprak Meksikalı teyzeler on dokuzuncu yüzyılda Avrupa’dan gelen ve adına antes denilen bir tatlıdan bahsetmişler. Şaraba yatırılmış, üzeri süt kremasıyla kaplı bir tür kek antes. Bu tatlı zaman içerisinde dönüşüme uğrayıp bildiğimiz trileçe haline geliyor.

Yazıyı daha fazla uzatıp siz değerli okuyucularımı sıkmak istemiyorum. “Deli misin birader? Git de tezini yaz” diyenleriniz var, kulaklarım çınlamıyor değil. Lakin bunu araştırmazsam olmazdı. Madem ben biliyorum siz de bilin istedim. Her ne kadar bize Balkanlardan gelmiş olsa da, artık “Balkanlardan gelen lezzet trileçeyi denediniz mi?” ifadesini barındıran afişleri gördüğünü zaman gönül rahatlığıyla Balkanlara nereden geldiğini anlatabilir, pastanede arkadaşlarınıza hava atabilir, eşi dostu etkileyebilirsiniz.

İlgilenenler olursa aşağıya İngilizce ve İspanyolca bir takım kaynaklar bırakıyorum. İnanmayan kendi araştırsın.

Bir de Türkçe kaynak buldum bugün. Benden önce birileri yazmış bu konuyu, ama benimki daha iyi ve ayrıntılı bence.

Şimdilik bu kadar. Bir başka lezzette buluşuncaya dek, hoşça kalın.


1 yorum:

  1. Efsane olmuş reis araştirmak isteyen bunu sıkılmadan okuyabilir. Eh malumunuz ki trileçe seven bı insanın tarihçesini de bilmesi hakkidir...

    YanıtlaSil

DIŞ POLİTİKADA REALİST DÖNÜŞÜM

Arap Baharı, başlangıcından itibaren Türk dış politikasının temel meselelerinden biri oldu. Türkiye gerek Suriye ve Irak ile paylaştığı ...