29 Mayıs 2018 Salı

HDP’Yİ KONUŞMADAN YENİ TÜRKİYE KONUŞULMAZ


Hızla başkanlık ve meclis seçimlerine doğru ilerliyoruz. Bir süredir fiili olarak tecrübe ettiğimiz sistem değişimi 25 Haziran sabahı resmiyet kazanmış olacak ve Türkiye’yi nelerin beklediğini hep birlikte müşahede edeceğiz. Türkiye’de siyasetin olağanüstülüklerle örülü doğasının bir sonucu olarak her seçimin hayati bir önemi olagelmiştir, fakat 24 Haziran seçimleri siyasetçilerin atfettiği önem bir yana, başkanlık sistemine ilk adım olması hasebiyle ayrı bir öneme haiz. Seçimler ekseninde süren yoğun gündem içerisinde, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçimlerde göstereceği performans üzerine ciddi biçimde kafa yorulmadığını söylemek isabetli bir tespit olsa gerek. Oysa Türkiye’de orta ve uzun vadede siyasetin seyrini, daha da önemlisi toplumsal hayatın dinamiklerini etkileyecek sonuçlar doğuracak bir öneme sahip bu performans.

Çözüm süreci boyunca toplumsal tabanını konsolide edip genişletmesi dolayısıyla PKK ve onun siyasal kanadı olan HDP’nin kısa vadede sürecin kazananı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal sorunlarının dönüşümü için bir imkân olan çözüm sürecinin bitişi pek çok sebebe bağlanabilir. Bunlardan birisi de PKK’nın bu imkânı siyasal rant elde etme hevesine kurban etmesiydi. PKK kendisini sürecin mimarı olarak lanse etmeyi başardı ve bu söylem genişleyen PKK tabanında karşılık buldu. Başından beri sürecin öznesi konumunda olan AK Parti iktidarının ve iktidara yakın çevrelerin bu noktayı gözden kaçırdığını tespit etmemiz gerekiyor. Sürecin kazanımlarını kendisine bağlayan PKK’nın siyasal alanda oylarını artırmasının bir neticesi olarak 7 Haziran 2015 seçimlerinde %10 barajını aşan HDP, 1 Kasım 2015’te bu başarısını yineledi.

24 Haziran HDP İçin Dönüm Noktası

1 Kasım, HDP’nin siyaset kurumu içerisinde kalıcı bir aktör olmanın sinyallerini verdiği bir meclis aritmetiği doğurdu. Bu tarihten sonra yaşanan olaylar ise bu tespitin doğrulanabilmesi için bir süre daha beklememiz gerektiğini düşündürüyor. Çözüm sürecinin sona ermesinin akabinde başlayan hendek operasyonları Türkiye’nin PKK ile mücadelesini farklı bir boyuta taşıdı ve bu yeni durum HDP’nin geleceği hakkında soru işaretlerinin oluşmasına yol açıyor. Dağlarda devam eden mücadelenin şehirlere inmesinin bölge halkı için travmatik bir deneyim olduğu aşikâr. Devletin hendek operasyonları boyunca gösterdiği sivillere yönelik hassasiyet ve operasyonların sona ermesinden sonra ivedilikle uygulamaya koyduğu rehabilitasyon programı PKK’nın kendi kitlesi nezdindeki imajını zedeledi. Bu zedelenmenin ilk somut sonuçlarını başkanlık referandumunda gördük. Ak Parti’nin 1 Kasım’daki oy artışı ile beraber ele alındığında sonuçlar PKK siyasetinden doğan memnuniyetsizliğin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Hendek operasyonları sonrasında belediyelere atanan kayyumlar da HDP açısından göz önünde bulundurulması gereken bir başka faktör. HDP tarafından bir süredir işlevsizleştirilen yerel yönetimler kayyum belediye başkanları ile ivme kazanan bir çalışma pratiği içerisine girdiler. Kayyumların başarılı işlere imza atması HDP'nin oylarını düşürme potansiyeline sahip.

25 Haziran sabahı haritada göreceğimiz renkler PKK çevresinin siyasal sistem içerisindeki kalıcılığını gösterecek. Zira bu seçimler HDP’nin 1 Kasım’da meclise girişinden sonra performansını ölçebileceğimiz ilk test niteliğini taşıyor. Bu noktada HDP’yi bir süredir konuşmadığımız gerçeğine dikkat çekmekte fayda var. 7 Haziran’da güçlü bir imaja sahip olan HDP özellikle Selahattin Demirtaş ve önde gelen siyasetçilerinin gözaltı süreci ile gündemden düştü. Bununla beraber kamuoyu sınır içi ve sınır ötesi askeri operasyonlar ile zayıflatılan PKK’ya da neredeyse Türkiye’nin bir dış politika meselesi gibi yaklaşıyor. İşte bu durum siyaset analizcilerinin ve belki de seçim araştırmacılarının işini çetrefilli kılıyor. Gündemde diğer partiler kadar yer edinmeyen bir partinin seçimlerde nasıl bir performans sergileyeceğini kestirebilmek kolay değil.

HDP’nin Seçim Performansının Muhtemel Etkileri

HDP’nin barajı geçmesi ve geçmemesi ne anlama gelir? Barajı geçen bir HDP, parti olarak girip barajı geçtiği üst üste üçüncü seçim sonrasında Türk siyasetinin ana aktörlerinden birisi konumuna gelecektir. Çözüm sürecinde tabanına kabul ettirdiği algıları sürekli kılabilmiş olmanın rahatlığı ile Kürt meselesi özelindeki tekelini devam ettirme potansiyelini elinde bulunduracak, muhalefetteki varlığını perçinleyecektir. Bu durumda gelecekte Kürt meselesine dair muhtemel çözüm girişimlerinin seyrini HDP’den bağımsız düşünmek mümkün görünmüyor. Kesin olan bir şey varsa o da PKK’nın bölgede kendi inşa ettiği statükonun kilit aktörü konumunda bulunacağıdır.

HDP’nin baraj altında kalması ise 7 Haziran seçimleri öncesinde başlattığı siyasal açılımın başarıya ulaşmadığı, kendisine oy veren farklı kesimlerin beklentilerini karşılamadığı, dolayısıyla daralan bölgesel bir konuma yerleştiği anlamını ihtiva edecek, iktidarın çözüm sürecinin bitişiyle yürüttüğü politikaların HDP tabanı nezdinde belirli ölçülerde de olsa kabul gördüğünü gösterecektir. Nitekim %1 civarında bir oy kabı dahi HDP’nin baraj altında kalmasına sebep oluyor. HDP meclise giremezse siyaset kurumu bölgedeki yerleşik algı ve yapıları dönüştürme noktasında bir imkâna –olumlu veya olumsuz sonuçlarından bağımsız olarak- kavuşacaktır. Bölgede en kuvvetli ikinci parti olan Ak Parti bu illerdeki milletvekili sayısını artıracak ve bölgedeki ana siyasi aktör olacaktır. Burada görece tali bir mesele olsa dahi HDP’nin baraj altı kalmasıyla Ak Parti’nin mecliste elde edeceği sayısal üstünlüğü de bir kenara not etmek lazım.

Muhalefetin HDP Açmazı

Muhalefet partileri açısından değerlendirildiği takdirde HDP’nin barajı geçebilecek oranda oy alması hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın kazanamama ihtimalini güçlendireceği hem de meclise girebilmesi durumunda iktidarın sandalye sayısını düşüreceği için hayati önem taşıyor. Bu sayısal değerler bir yandan HDP’yi muhalefet partilerinin Erdoğan ve Ak Parti karşısında stratejik ve vazgeçilmez bir müttefiki kılarken, HDP’nin geniş kitleler nezdindeki olumsuz imajı da onu ittifak kurulamaz bir aktör pozisyonuna sokuyor. Kabul edelim ki yüzde elli barajını HDP gibi bir siyasi hareketin oy desteği olmadan aşmak mümkün değil. En azından matematiksel olarak Erdoğan’ın bu bandı geçememesi için HDP’ye ihtiyaç var. Ancak HDP ile görünür bir ittifak altında bir araya gelen bir partinin kendi seçmen kitlesini kaybetme ihtimali oldukça yüksek. Bu minvalde HDP, muhalefet partilerinin belki de en ciddi açmazlarından birisi. Tabiri caizse ne HDP ile oluyor, ne de onsuz.

Barajı aşıp aşmaması önemli etkilere gebe olan HDP’yi ciddiyetle takip etmek gerekli. Bu konu partilerin iktidar yarışı için önemli, ancak gündelik siyaseti aşan boyutları nedeniyle seçim atmosferinin dışında da üzerine eğilmemiz gereken bir konu. Muhalefet için HDP’nin vazgeçilmezliği açık. Özellikle Güneydoğu’da HDP ne kadar fazla oy kazanırsa Ak Parti o kadar kaybeder. Ak Parti’nin ise HDP’nin birinci parti olduğu illerdeki çalışmaları hem kendisinin hem de HDP’nin geleceğini belirleyici potansiyele sahip. O halde Ak Parti’nin cevaplaması gereken esas soruyu soralım: HDP’nin barajı geçmesi bu kadar önemliyken MHP ile kurulan Cumhur İttifakı HDP seçmenini ikna edebilmek için neler yapıyor, neler yapmalı?

DIŞ POLİTİKADA REALİST DÖNÜŞÜM

Arap Baharı, başlangıcından itibaren Türk dış politikasının temel meselelerinden biri oldu. Türkiye gerek Suriye ve Irak ile paylaştığı ...