Es-Selâm.
Osman Amca’yı Fatih’teki dükkânında ziyaret etmiştim.
Bilenler bilir, Osman Amca’nın mekânı bizim için tekke gibidir; arada bir uğrar
ufkumuzu açarız. Ağabeylerimizi, hocalarımızı, mahallenin büyüklerini görüp
tanıma fırsatı buluruz, tanıdıklarımızın halinden hatırından haberdar olur,
hasbihal ederiz. Nuri Pakdil ile de onun vesilesi ile tanışmıştım. Çok eskiden
beri dükkânın duvarında “Kutsal inadı olanlar gerekli, bir kalbi daha olanlar
gerekli” yazan bir tablo asılıdır. Nuri Pakdil’e dair hatırlayabildiğim ilk şey
bu dizeler. Eşzamanlı olarak, söz arasında “Nuri ağabey” dediğini hatırlarım
Osman Amca’nın.
Üniversiteye başladığım yıldı. Bana Pakdil’in Umut
ve Batı Notları kitaplarını hediye etmişti Osman Amca. Pakdil’i okumaya
böylece başladım. Pakdil’in bende uyandırdığı heyecanın temelinde onun yalnız
duruşu var; bugünlerde “devrimci duruş” diye sıklıkla andığımız, kendisinin “klas
duruş” olarak adlandırdığı o nevi şahsına münhasır Müslüman duruş.
Kendine has üslubuyla pek çok insanın saygısını kazanmış bir
insan Pakdil. Çok sevdiğini yakinen tanıyanlarından duyduğumuz yazma eyleminden
uzak kalma pahasına bir gün her şeyi bırakıp öylece inzivaya çekiliyor. Bizim
açımızdan kayıp yıllar olması haricinde bu inziva sürecine dair pek bir
malumatım yok.
Yıllar sonra TRT’de başlayan “Yedi Güzel Adam” dizisi ile
gündeme geldi Nuri Pakdil. Tanımayanlar tanıdı, kitaplarına hiç bakmayanlar
imza günlerine koştu, cumhurbaşkanı konuşmasını ayakta dinledi, her toplantıda
ayakta alkışlandı, insanlar beraber fotoğraf çektirebilmek için kıyasıya
yarıştı ve daha nicesi. Bugünlerde adını sıklıkla duyuyoruz velhasıl.
Pakdil’in Kudüs sevdasını sanıyorum anlatmaya gerek yok.
Yıllardır gönlünden düşmediğine şahidiz Kudüs’ün. “Ben Kudüs’ü kol saati gibi
taşıyorum” dizesi belki de en çarpıcı ifade edilişi bu sevdanın. Bugün Kudüs’e
gitmiş Pakdil. Elhamdülillah, on yıllar sonra kavuşmuş Kudüs şairi Mescid-i Aksa’ya. Sevincini tahmin etmek zor olmasa gerek. Orada çekilmiş görüntülerini izleyince mutlu
oldum. Kendim gidip görmüş kadar bahtiyarım, samimi olarak ifade ediyorum.
Bu yazıyı kaleme almama sebep de onun Kudüs’e gitmesinin
bazı yansımaları. Bugün sosyal medya üzerinde defaatle şahit olduğum bir söylem
beni üzdü. Yazma gereği duydum. Pakdil’in Kudüs ziyaretine atıf yaparak onun “devrimciliğine”
laf ediyordu bazı zevat. “İsrail’den vize alıp Kudüs’e giren devrimci” diyordu
birisi, bir diğeri Pakdil’in reklam peşinde koştuğunu yazmıştı. Yazık!
Nuri Pakdil devrimcidir. Onun devrimciliği ne popülist,
içi boş bir devrimciliktir, ne de zulüm saçan bir devrimciliktir. Birileri onu
yumuşamakla itham edebilir, birileri ondan kafa kesen zihniyete çanak tutmasını
bekleyebilir. Lakin Nuri Pakdil’in devrim anlayışı ve devrimciliği bu değil.
Biraz anlayabilmişsem onun derdini, böyle düşünenler daha çok beklerler.
Nuri Pakdil’in anti-kapitalist selamını kapitalistler
ayakta alkışlayabilirler, Nuri Pakdil’in klas duruşunu anlayamayanlar onun düşüncelerini
dillerine pelesenk edebilirler, Nuri Pakdil’in bir satırını bir dizesini
okumayan gençler ona popülist kültürün bir parçası olarak yaklaşabilirler.
Bunların hiç birisi Nuri Pakdil’in klas duruşuna, devrimciliğine halel
getirmez.
Sizin Nuri Pakdil’den beklentiniz nedir bilinmez. Ben bir
Müslüman olarak, sevdasına kavuşan, Kudüs’ünü dünya gözüyle görme fırsatı
yakalayan bir Müslüman Adam için sevindim.
Nuri ağabeyi anlamak, ona saygı duymak bunu gerektirir vesselam.